18 Aralık 2023 Pazartesi

Kızım ve Kuşadası

    Son 3 senede senelik 1 yazı yayımlayarak güzel bir istatistik yakalamıştım ama bu sefer gecikti biraz. 2023'ün sonundan herkese merhaba. Hayatımda bir çok değişiklik oldu bu süreçte. 2021 Ekim'inde kızımın dünyaya gelişi, bu yıl içinde de İstanbul'dan taşınma kararı alışımız hayatımızı dönüştürüyordu. Kızım; yeniden varoluş gibi gelen bir his hayatımıza katılman. Bu yazıyı da "küçük, sakin, tatlı bir Ege sahil kasabası"ndan olmasa da benzer bir yerden yazıyorum. Artık Kuşadası'ndayız. Acaba hangi konuda yazsam diye düşünürken öncelikle bunlardan bahsetmenin daha doğru olacağını düşündüm.  Yazıya da kızım ve Kuşadası'na ait bir fotoğraf ekliyorum. 

 
    Yaz çok eğlenceli  olsa da, kış biraz farklı geçecekti zaten. Şu an merkez dışında diğer bölgeler çok sakin ve sessiz. Fakat İstanbul gürültüsü, stresi ve vakitsizliği burada bulunmuyor. Bu zaten hayat kalitenizi direk etkiliyor. Kuşadası'nda yaşamanın artılarını eksilerini anlatacağım bir yazı olmayacak aslında bu yazı. Yazmadığım zamanda olan değişiklikleri kısa kısa buraya da not düşmek istedim. Hoş geldin kızım, merhaba Kuşadası.


25 Eylül 2021 Cumartesi

Covid-19 Günlerim

    Evet, ben de yakalandım. Halbuki koronavirüse karşı en büyük silahımız yakalanmamaktı, başaramadım. 

        Yaklaşık olarak 1.5 senedir pandemi kurallarına  sıkı sıkıya bağlı olan ülkedeki nadir insanlardan biri olmama rağmen covid-19 beni de buldu. Haziran ayı başlarında Biontech aşısının yeterli sayıda sevkiyatı yapılmış, artık aşı olabilme kriterlerinde esneme ve yavaştan genel aşılamaya geçilmişti.  "Zaten evden çalışıyorum, kimseyle de kapalı ortamda görüşmüyorum, öncelik benim gibi olmayanlarda, onlar bir olsun sonra da ben olurum" dedikten sonra 17 Temmuz günü hadi aşımı yaptırayım dedim. Aşı olduktan sonra kolumda sıcaklık ve ağrı hali gün boyunca devam etti, 8-10 saat sonra da geçmeye başlamıştı, başka da bir yan etki olmadı. 30 Temmuz Cuma günü sabah 6 gibi baş ağrısı ile uyandım. Dayanılacak gibi olmadığı için hemen bir ağrı kesici içtim. 1-2 saat sonra hafifledi ve gün içinde normal hayatıma devam ettim. Sadece biraz halsizlik vardı. Cumartesi sabahı 5 gibi uyandım, vücudumda bir tuhaflık var ama anlayamıyorum. Tekrar uyuyamadım. Gün içinde hafif bir yorgunluk devam etti. Pazar günü yine sabah 5-6 gibi uyandım. Artık vücut erken kalkmaya alıştı herhalde diye düşünmeye başladım ama yine vücudum tuhaf, yorgunluğumun sebebinin de 3 gündür süren uyuyamama haline bağladım. Pazar akşam yorgunluğum gittikçe arttı artık vücudumun her yerinde şiddetli ağrı olmaya başladı. Artık dayanılacak gibi değildi ve ateşim çıktı. Artık covid-19'un en büyük göstergelerinden ikisine sahiptim, inanılmaz derecede eklem ağrım ve ateşim vardı. Evde bir ağrı kesici bulup onu içtim. Geriye dönüp baktığımda Cumartesi günü bir kargo şubesine uğramıştım, içeride bir çalışan vardı ve maskesi yoktu, orada geçirdiğim toplam süre 3 dakikadır. Kargo şubesinden sonra da halıcıya uğrayıp evdeki halıyı yıkamaları için bıraktım, burada geçirdiğim süre de en fazla 2 dakikadır. Ondan önceki bir kaç gün ise ise herhangi bir şekilde markete veya dışarıya gitmedim, site içerisinde klasik yürüyüşlerimizi yapıyorduk akşamları. Bunları düşünüp covid olmuş olamam, bir kaç gündür devam eden uyku düzensizliğinden dolayı oldu bunlar dedim. İçtiğim ağrı kesici de hem ağrılarımı hafifletti hem de ateşimi düşürdü. Geçmeseydi hastaneye gitmeye karar vermiştim fakat geçti. O akşam uyuduk ve yine ben 5 gibi uyandım fakat bir fark vardı, titriyordum. Hemen uyanıp biraz durdum evde, sonra da hastaneye gittim. Hastanede doktor muayene ettikten sonra klinik bulguların covid gibi göründüğünü söyledi fakat ben hala inanamıyordum. Kan tahlili ve PCR testi yaptırdım, sonra da eve geldim. 4-5 saat sonra sonuçlar çıktı tekrar hastaneye gittim. PCR testim negatifti fakat doktor kanda CRP değerinin yüksek olduğunu bunun da covid göstergesi olduğunu söyledi. Bu yüzden sadece parol içip 2 gün sonra PCR testini tekrarlamamı söyledi. Hastaneden öylece çıktım. Vücudum çok yorgun ağrılarım çok fazlaydı. Ben de hemen yanında başka bir hastane olduğu için başka bir doktora görünmek istedim. O da muayene edip boğazında iltihap görünüyor dedi. Durumun da kötü olduğu için hemen serum verelim, serumla birlikte hem antibiyotik hem vitamin vermiş oluruz rahatlarsın dedi. O hastanede tedaviye başladılar.         

    O sırada kanımı da alıp başka değerlere bakacaklardı. Serumum bittikten 15-20 dakika sonra kan tahlili sonuçlarım da geldi. Doktor hemen yanıma gelerek d-dimer değerinin 1634 olduğunu ve bunun yüksek olduğunu hemen kan sulandırıcı iğne yapılması gerektiğini söyledi. Sonrasında tomografi ile de bakılması gerektiğine karar  verdiler. Akciğer tomografisi ile ciğerlerime baktıktan sonra onun sonucunun temiz olduğunu ilettiler. Biraz toparlamıştım serum sonrası fakat başka bir sorun çıkmıştı. Kan pıhtısı oluşumu var 10 gün boyunca iğne kullanmalısın denmişti. Hastaneden antibiyotik ve kan sulandırıcı iğne reçetesi ile ayrıldım. Salı akşam pandemi hastanesine bir daha test yaptırmaya gittim. Gece 11 civarı. Sabaha karşı yine erken uyanıp baktığımda test sonucumun pozitif olduğunu gördüm. Arada yükselen ateşim, şiddetle devam eden eklem ağrılarım ve bitmeyen baş ağrım zaten bunu göstere göstere  anlatıyordu. O gün 14 gün sürecek olan karantina sürecim başlamış oldu.        

     Sabah 10 gibi ilçe sağlık müdürlüğünden bir hekim arayarak testimin pozitif çıktığını karantinaya alındığımı ve filyasyon ekibinin gün içinde geleceğini iletti. Akşam 5 gibi filyasyon ekibi gelip ilacımı bıraktı. O meşhur ilaca artık ben de başlayacaktım. Akşam 8 tane üstüste içerek ilaç tedavisine başlamış oldum. Diğer yandan kan sulandırıcı iğneme de devam ediyordum. İlk gün 8 hapı içince vücudumda ağırlık oluştu. İlacı içtikten yarım saat-1 saat sonra gözlerim kapandı ve uyudum. Uyandığımda ateşim hafiflemişti fakat baş ağrım şiddetlenmişti. Eklem ağrım devam ediyordu. Pazar günü hastaneye gidip kan değerlerime özellikle pıhtıma baktırdım. Pazar gece sonuç geldi, d-dimer değerimde düşüş vardı. Kan sulandırıcı iğnelerim bitince coraspin kullanmaya başladım. Artık ateşim pek yok, eklem ağrılarım daha çok yorgunluk halsizliğe dönmüştü, baş ağrım ise sabit bir şekilde ağrımaya devam ediyordu. Gün geçtikçe bu şikayetlerim de hafifledi. Karantinamın 11.gününde pandemi hastanesine gidip test yaptırdım. Sonuç negatif geldi. Vücudum virüsü yenmişti. 3 gün sonra emin olmak için bir daha PCR testi yaptırdım. Yine negatif gelince artık karantinadan çıkarttım kendimi. Daha sonra hastaneye gidip post covid sendromları açısından genel bir muayeneden geçtim. Bu muayene sonrası da değerlerim normal çıktı.  Böylelikle covidi hasarsız bir şekilde atlatmış oldum.


27 Kasım 2020 Cuma

Koronavirüs Pandemisi

    2019 Aralık sonu, Çin'in Wuhan şehrinde ortaya çıkan bir virüs Dünya'da bir çok şeyi değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyor. Bulaşıcılığı yüksek olan bu virüs yeni tip bir koronavirüs çeşidiydi ve SARS CoV-2 olarak adlandırıldı. 

    Ocak sonu itibariyle Avrupa'da ilk vaka görüldükten sonra, Türkiye'ye ne zaman geleceğini merak ve panikle beklemiştik. Şubat ayı Avrupa'nın bir çok yerinde görülmüştü, o dönem Türkiye'de ateşi çıkan ve öksürük şikayetiyle hastaneye giden insanları karantinaya alıp, test yapıyorlardı. Test sonucu gelene kadar da karantinada duruyordu. Yandaki fotoğraf da şüphelenilen hastanın karantinaya alındığı bir fotoğraf. 


    Türkiye'de ilk vaka 11 Mart tarihinde görüldü. 11 Mart'a kadar Dünya'nın bir çok yerinde koronavirüs vakası görüldü ve ülkelerde vaka sayıları artış eğilime geçti fakat komşu ülkelerde bile vaka sayıları artarken Türkiye'de bu kadar geç görülmesi pandemi sürecinde akıllara soru işareti bırakan ilk hareketti. Yandaki fotoğraf 10 Mart 2020 tarihinde koronavirüsün görüldüğü ülkeleri gösteriyor.

    17 Mart tarihinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca  Türkiye'de koronavirüs nedeniyle ilk ölümün gerçekleştiğini duyurdu. 89 yaşındaki hastanın Çin temaslı çalışanından virüsü kapmış olduğunu açıkladı. Daha sonra Kara Kuvvetleri eski komutanı Aytaç Yalman'ın koronavirüs nedeniyle 16 Mart tarihinde vefat ettiği ortaya çıktı. Hem vaka hem vefat sayılarında tutarsızlık olacağı ilk günlerde belli olmuştu.

    Dünyada vaka sayıları ve ölümler hızla artarken her ülke karantina tedbirleri getirmeye başladı. Bazı ülkeler tümüyle sokağa çıkma yasağı getirirken bazı ülkeler daha gevşek tedbirler aldı. Sürü bağışıklığı uygulayan yani hiç bir tedbir almayan ülkeler de oldu. Dünya bu hastalığı yeni tanıyordu ve deneysel çözümler sunuluyordu. Sonrasında en doğru yöntemin en az 2 haftalık karantinaya girilmesi ve sonrasında bu tedbirlerin yavaş yavaş kalkması şeklindeydi, ki sürü bağışıklığı uygulayan ülkeler de daha sonra mecburen bu yönteme geçmek zorunda kalacaklardı. Burada amaç hastalığı sıfırlamak değildi tabii, vaka sayısını en aza indirip hem hastane yükünü azaltmak hem de insanların daha geç hasta olmasını sağlamaktı. 

    Artık maskeyle tanışmıştık ve sokağa kısıtlı bir şekilde çıkabiliyorduk. Uzaktan çalışmalar girdi hayatımıza, internet üzerinden konserler ve tiyatrolar. Ne dışarıda trafik, ne havada uçak, ne de denizde bir vapur,  ana caddeler sessiz, her şey  olabildiğince durmuştu. Yandaki fotoğraf Taksim meydanından.  
    

    Türkiye Dünya genelinde vaka sayısı itibariyle uzun bir süre ilk 10 içerisindeydi. Hem kısıtlamalarla hem de Kuzey Yarım Küre'de yaz mevsiminin yaklaşmasıyla insanların kapalı ortamlarda daha az vakit geçirmesiyle birlikte vaka sayılarında azalmalar başladı. Diğer taraftan Güney Yarım Küre'de özellikle Güney Amerika'da vaka sayıları artıyordu. Türkiye'de Haziran döneminde vaka sayılarında ciddi gerilemeler oldu, Haziran ayı ile birlikte sayılar düşük devam etti. Bir çok Avrupa ülkesinde de benzer şekilde gelişti. Normalleşme adımlarıyla birlikte vaka sayıları yeniden yükselmeye başladı bir çok ülkede. 
    Türkiye'de ise vaka sayıları sadece belli bir aralıkta kalmaya başladı. Artık pandeminin Türkiye'de farklı şekilde yönetildiği ve yürütüldüğü açıktı. Yeni tanışılan bu virüsle ilgili bilimsel araştırma konularında Türkiye istatistiklere dahil edilmiyordu. Yandaki fotoğraf John Hopkins Üniversitesinde yapılan bir istatistik. Türkiye ve Çin verileri ile ilgili "Hükümet oldukça şüpheli veriler yayınlıyor" ifadesi yer alıyor. Sonbahar'ın da gelmesiyle birlikte bir çok ülkede artan vaka sayıları nedeniyle yeniden kısıtlamalar başladı. Türkiye'de vaka sayısı diğer ülkelerden artık ayrışmış durumdaydı. Türk Tabipler Birliği'nin ve bazı hekimlerin açıklamalarıyla vaka 
sayısının açıklananın çok çok üstünde olduğu belirtiliyordu.  Fakat Sağlık Bakanı rakamlarda herhangi bir oynama yapılmadığını ısrarla söylüyordu. Yaz dönemi Türkiye'de her şeyin normalleştiği, yurtdışından Türkiye'ye turistlerin güvenle geldiği, hem yerli hem yabancı turizmin aktif yaşandığı bir dönemdi. Bu süreç bir süre böyle devam etti. Havaların soğuyup, yaz turizminin bitmesinin ardından Ekim başı itibariyle Sağlık Bakanı'ndan "Devletin halkın sağlığı kadar ulusal çıkarlarını da koruduğu" açıklaması gelecekti. Böylelikle açıklanan vakaların Temmuz itibariyle vaka değil hasta olduğu söylendi. Dünya'da vaka sayısını açıklamayan tek ülke olduğumuz böylelikle resmi olarak da açıklanmış oldu. Bu durumun yaz için ekonomik olarak bir artısı olsa da halk sağlığı üzerinde ciddi bir olumsuz etkisinin olacağı Sonbahar'ın başında patlak veren hastane doluluklarıyla ortaya çıkacaktı. Türkiye özellikle benzer koşullarda olduğu  Kuzey Yarım Küre ülkelerinde en yüksek vaka sayısına sahip olan ülkelerin başında geliyordu. 

    25 Kasım Dünya geneli koronavirüs vaka sayısı grafiğini yan tarafa ekliyorum. Bu tarih Türkiye açısından öneme sahip, çünkü ilk kez vaka sayısı açıklanmış  oldu. 25 Kasım için Türkiye'de açıklanan sayı 28.351. Grafikte Türkiye'nin ilk 10'da olmama sebebi şimdiye kadar açıkladığı azaltılmış sayılar. Fakat görüldüğü üzere günlük 28 bin yeni vaka ile Dünya'da günlük en yüksek vaka sayısına sahip 4.ülke konumundayız. (Hala açıklanan sayıların tam olarak ne olduğu anlaşılmadığı için worldometers sitesi vaka sayısını 7.588 olarak vermiş.)           
    Son günlerde ölüm sayılarıyla ilgili de tartışmalar başladı. 24 Kasım için Türkiye geneli vefat sayısı 161 olarak açıklanırken, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu İBB Mezarlıklar Daire Başkanlığı'na bulaşıcı hastalık koduyla bildirilen vefat sayısının sadece İstanbul için 203 olduğunu açıkladı. 

    Sayılar her ne olursa olsun, Dünya büyük bir salgınla karşı karşıya, her birimizin istediği bu sürecin en hafif hasarla atlatılması.  

    Son olarak yazının başında Covid-19 şüphesiyle testi yapılan kişiye uygulanan karantinaya karşılık bu günlerde uygulanan test arasındaki farkı göstermek için bir fotoğraf ekleyeceğim. Fotoğraftaki kuyruk kendi imkanlarıyla hastaneye gelip Covid-19 testi yaptırmak isteyen kişileri gösteriyor.  

    İnsanı bilinmeyen şey korkutuyor..







24 Mart 2019 Pazar

Bir Delinin Hatıra Defteri

   Uzun zamandır izlemek istediğim bir oyundu "Bir Delinin Hatıra Defteri". Geçen ay Bostancı Gösteri Merkezinde Erdal Beşikçioğlu'ndan izleme fırsatı buldum. İnternette oyunla ilgili çok fazla olumlu yorum vardı. Yüksek beklenti ile girmiştim oyuna. Belki de beklentileri bu denli yüksek tutmamakta fayda var.


   Saat 20:30'da başlayacak oyun için 20:15'te Bostancı Gösteri Merkezi önündeydik. Fakat uzunca bir kuyrukla karşılaşmıştık. Henüz kapılar açılmamıştı. Salonun kapasitesi 2500 civarı. Varın siz düşünün kuyruğun uzunluğunu. Evet aylardan Şubat olduğu için yağmur da yağmaya başlamıştı. Görevlilere neden kapıları açmadıklarını sorduğumuzda bunu organizasyon şirketinin istediğini söylediler. Yağmurun altında uzunca bir süre bekledik. Daha önce Bostancı Gösteri Merkezi'nde tiyatro oyunu izlememiştim. Gördüğüm manzara beni hayal kırıklığına uğrattı. Tam bir karmaşa içerisindeydi herkes. Hızlıca yer bulmaya çalışıyorlardı, salonda numaralandırma da sağlıklı yapılmamıştı. Evet sonunda yerimizi bulduk, oyun başlamadan hemen önce vincin üstünde Erdal Beşikçioğlu'nun ayaklarını sarkıttığını farkettik.Meğersem önceden salona almamalarının nedeni Erdal Beşikçioğlu'nun orada öylece uzanması imiş. 21:10 itibariyle oyun başladı. 

   Öncelikle buraya kadar olan kısımlarla ilgili hissiyatım pek hoş değildi. Eğer oyunla ilgili bazı yapılması gerekenler varsa ve değiştirilemiyorsa, salon da bu duruma uygun seçilmeli. Zira soğuk bir kış günü kalabalık bir topluluk 1 saate yakın dışarda kuyruk oluşturmamalı. Salonun tuvaletinin de 2 TL olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. 

   Oyun deliliğe doğru adım adım giden bir adamın hikayesi. Gogol'un dünya edebiyatına kazandırdıklarından. Tiyatro metni ile ilgili çok yorum yapmayacağım. En nihayetinde dünya edebiyatında yer edinmiş ünlü bir eser. Bu yazımdaki amacım bir şeyi var eden faktörlerin her birinin önemli olduğunu vurgulamak. Bir tiyatro ortaya konduğunda eleştirdiği bir çok şeyin içinde bulunuyorsa, pek güzel durmuyor. Erdal Beşikçioğlu'nun performasına bir şey diyemeyeceğim. Çok güzel oynadı. Ama malesef içine giremedim oyunun. Çünkü oyunda zaman zaman eleştirilen sınıfsal farklar, içinde bulunulan sistem, kendini oyunun dışında da hissetirmişti bana. Oyun tek kişilik psikolojik bir oyun. Kocaman ve dağınık salonda bu oyuna adapte olabilmek çok zordu. Hele ki havalandırma ile ilgili sürekli sorun yaşandı. Öyle ki Erdal Beşikçioğlu oyunu iki kez kesip havalandırma ile ilgili görevlileri uyardı. Salonun önlerindeydik. Bizim taraf üşüdü, hatta bir süre sonra mont giymek zorunda kaldık. Salonun arka taraflarında ise havasızlık hakimmiş, sıcaktan bunalmışlar. Ülkenin en kalabalık şehri olan İstanbul'da böylesi bir oyun böylesi bir salonda oynamamalı.  Etkinlik takvimine baktığımda aynı oyun aynı salonda Mayıs ayında'da oynuyor. Size güzel seyirler efendim.